Umuda mı Umutsuzluğa mı? (2)

....

Bilmediğim diyarlardaydım, güneş bu sabah bir başka doğmuştu  artık kurtuluştaki odama. Ne sen vardın ne de sevdiklerime dair bir şey. Her sabah uyandığımda yalnızlığımın bir eserini görüyordum odamdaki kırık aynamda. Belki de ben seçmiştim bu hayatı.

Bahardan kalma güneşi ile sabah olmuştu artık ve gitmem gereken bir okulum vardı bu koca şehirde..

-Gizem haydi geç  kalacaksın, diye bağırıyordu Sinem.

Sinem İzmirli sosyal bir ailenin kızıydı. Babasının zoruyla okumak zorunda kalmıştı, halbuki hiç gerek yoktu okumasına. Babasının parası elbette onu rahat bir hayat sürdürebilirdi ama Armatör olan babası bunu istememişti. Kızının kendi ayakları üzerinde durması taraftarıydı ve nitekim de öyle olacaktı. Sinemle aynı okuldaydım, bir çok kez beraber okula giderdik. Sinem'in Ankara'da ikinci yılıydı.

Evde hazırlanan kahvaltıdan biraz alıp okula doğru çıkmıştım. Okulum uzak olmadığı için çoğu kez yürüyerek giderdim, apartmandan çıkarken Bayan Eleni  ile karşılaşmıştım. Bayan Eleni ev sahibimizdir. Dedesinden kalan bu apartmanda yaşıyordu, çocukları olmadığı için bize düşkündü. Sinem'den hoşlanmasa da ses çıkartmazdı.

Bayan Eleni çoğu zaman bize jestler yapardı. Bazen bir çayla, bazen de akşam yemeğiyle..

Kafamda bu düşünceler eşliğinde okula gelmiştim. Artık beni bekleyen bir geleceğim vardı, okul hayatımı bitirmek ve ailemin umutlarını kırmamaktı. Yine sıradan bir gün olacağını sanıyordum. Halbuki yanılmıştım, eve gelince anladım...

Geleli dört aydan fazla olmuştu. Muzaffer'den haber alamıyordum, ne yapar ne eder bilmiyordum. Bunları düşünürken kapı çalmıştı, gelen bayan Eleni'ydi. Yorgun ve yaşlı kalbi pır pır çarparken cümleler zorda olsa dökülü vermişti.

-Gizem kızım yetiş!

-Ne oldu bayan Eleni?

-Sinem, Sinem... Karakoldan aradılar. Kavga etmiş, karakola almışlar. Ailesine  ulaşamadıkları için burayı aradılar. Kızım yardım et!

-Tamam Bayan Eleni hemen çıkıyorum.

Ulus'da bir karakolda bulmuştum Sinemi. Kendisine sarkıntılık eden bir çocuğu hastanelik etmiş böyle çelimsiz kız, nasıl olmuştu? Anlamamıştım gerçi aldığı alkolün etkisi ile kendinde değildi. Beni görünce boynuma sarılmıştı. Memur bey "Hastanedeki çocuk şikayetçi olmamış isterseniz gidebilirsiniz." deyince, teşekkür edip çıkmıştık kapıdan. Bir taksi çevirip eve geldik. Kapıda Bayan Eleni merakla bizi bekliyordu. Eleni Hanıma iyi akşamlar deyip yukarı çıktık. Koltuğa bıraktığım Sinem uyumakla uyumamak arasında kalmıştı. Biraz sonra Bayan Eleni elinde kahve ile geldi ama ne yazık ki Sinem uyumuştu. Bayan Eleni kahvesi elinde karşı koltuğa oturmuş.

-Gizem nasıl olmuş kızım, diye sormuştu.

-Ufak bir tartışma olmuş, diyerek konuyu geçiştirmiştim. Bu sefer konu bana ve aileme gelmişti.

Aslında anlamıştım konuyu, ailemden ziyade erkek arkadaşımı soruyordu Bayan Eleni; çünkü daha önceden bir kez bahsi geçmişti Muzaffer'in ama ben anlatmak istemiyordum. Ne diye bilirdim ki, dört aydır bir kere aramayan Muzafferi mi anlatacaktım ona. Hayır bunu yapamazdım ama Eleni'ye de bir cevap vermem gerekiyordu.

-Biliyor musunuz Eleni Hanım önümüzdeki hafta annem gelecekmiş Ankara'ya, dedim şaşıran Eleni sevindi ve

-Ne güzel uzun zaman olmuştu sana da iyi gelir kızım, demişti ve birden gözleri dolan Eleni hüzünlenmişti. Nereden bilebilirdim ki annesini hiç görmediğini ve küçük yaşta ayrı kaldığını. Gözünden akan yaşı silen Eleni Hanım geç oldu artık...

-Gece bir şeye ihtiyacın olursa beni çağır olur mu kızım, dedi. Belli ki Sinem için endişelenmişti.

-Peki mutlaka haber veririm. Merak etmeyin.

.....

Hafta  sonu annemi almak için AŞTİ'ye otogara gelmiştim. Annem benim gibi treni tercih etmemişti. Annem benden sonra ilk kez  Ankara'ya geliyordu. Otobüsten inen anneme öyle sarılmıştım ki sanki yıllardır görmemiştim. Oysa ki üç günde bir mutlaka telefonla görüşürdük. Ama sarılmak başka bir şeydi, onun kokusu bile bir başkaydı. Valizlerini aldıktan sonra eve doğru yola çıkmıştık. Annemi otobüs yormuştu, dışarıda oturalım mı diye sorduğumda yorgunum eve gidelim demişti ve daha sonra anlayacaktım asıl sıkıntısını...

Eve geldiğimizde Sinem henüz gelmemişti. Ben bir çay koyayım deyip mutfağa doğru yönelmiştim. Annem üstünü çıkartmış valizi boşaltıyordu, dolaba koyulması gereken peynirle birlikte mutfağa gelmişti. Peynirleri yerleştirip dolaptan soğuk su ile yerine oturdu ve muhabbet ediyorduk. "Babam ve kardeşlerim onlar ne yapıyordu, keşke onlar da gelse anne." dedim ama ben de biliyordum. Aslında gelemeyeceklerdi, belki de ben bir hafta sonu gidebilirdim kim bilir.  Hem bu sayede Muzaffer'i görürdüm..

Bu düşüncelerle oturma odasına geçmiştik. Annem elinde açık çayı koltuğa oturmuş ve bana söyleyip söylememekte tereddüt ettiği konuyu açmıştı.

- Gizem, Muzafferle görüşüyor musun?

Bu da nereden çıkmıştı şimdi anlam veremedim ama yine de;

- Bir ay önce görüştük neden sordun anne bir şey mi oldu.

elinden çayını sehpaya bırakan annem çantasından çıkarttığı mektubu bana uzatmıştı.

Mektup Muzafferden geliyordu...

vJSZa

Not: Devamı bir sonraki yazıda…