Zübükzâdeler ve Zübükzedeler

Aziz Nesin'in ünlü Zübük romanını ve Kemal Sunal'ın bu romanı konu edinerek canlandırdığı filmi hepimiz biliriz. Bu roman, halkın içinden birisinin zübüklük faaliyetleri sonucu meşhur bir dolandırıcı haline gelmesi ve Nesin'in bunu araştırıp kaleme almasıyla oluşmuş. Sonrası malum! Film yapımcısı biri bu karakteri oynayacak en uygun kişiyi bulmuş. Asıl üzerinde duyacağımız konu ise filmin son sahnesinde verilen mesaj "Zübüklerden kurtulmanın yolu kendi zübüklüğümüzü bırakmaktır!"

Zübükzâde İbrahim, insanların zübüklüğünden faydalanan bir karakter. Kendisini olduğundan bambaşka göstererek muhataplarının sevdiği sözleri, hal ve hareketleri sergileyerek kitleler üzerinde hakimiyet kuran, kullandığı hitap kabiliyeti ile  onları dilediği istikamete yönlendiren ve bu sayede kendi çıkarlarını gerçekleştiren tabiri caizse toplum düşmanı bir tirandır. Onun için ne milletin ne dinin ne devletin ne de insanlığın bir kıymeti yoktur. Fakat bu değerler üzerinden kendini pazarlamayı iyi bilir.  Zübükzâdeye dürüst ve akıllı, kendini zübüklük ve hamasetten soyutlamış insanlar yaramaz onlarla yol yürüyemez. Onun aklında "Sen kandırmazsan seni kandırırlar" düşüncesi yatar ve bu yüzden herkesi kendisi gibi gördüğü için kandırdığı insanlara acımaz. Kandıramadığı insanlar masumdur kandırdıkları değildir. Hatırlarsanız filmde de katip iken patronuna rüşvet verirken patronu onu kovmuş ve kendi kendine şöyle demişti "Ey zübük sana dürüst insanlardan ekmek çıkmaz" ve siyasi partilerin yolunu tutmuştu.

Zübükzedeler, içlerinde zübüklük emareleri (çeşitli zaafların esiri) bulunan, hamasi laflardan söz ve fiillerden hoşlanan çıkar birliği içinde bir araya gelip çıkar çatışması çıkınca da hemen düşmanlaşan; din, vatan, millet, bayrak, gibi kutsal değerler içeren sözlerden oldukça hoşlanan ama iş icraate geldiğinde "Bu ülkeyi bu dini bu milleti vs. ben mi kurtaracağım" rahatlığında menfaatinin doğrultusunda hareket eden toplumsal bir hastalığa duçar olmuş biçare kimselerdir.

İste meseleye bütüncül bir nazarla bakınca zübükzedeler ile Zübükzâdeler arasında alsında mağrur ve mağdur ilişkisinden çok "etme bulma dünyası" ya da "kendi düşen ağlamaz" durumunun olduğu sanırım biraz daha net görülür. Bu iki grup arasındaki şu farklar ise bizim konuyu daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır: Zeka, hitabet, karizmatik kişilik, idarecilik... Bıçağın diğer yüzünde ise cahillik, tembellik, vurduymazlık ve hamaset var...

Sonuç olarak aslında zübüklük toplumsal bir hastalık! Bu hatalık vücudumuzda kuluçkaya yatmış bir bakteri gibi uygun zaman ve zemini bulunca muhatabın durumuna göre Zübükzâde ya da zübükzede olarak kendini ortaya çıkarıyor. Bize düşen şey ise bence bu keskin bıçağın her iki yüzündeki özelliklere dikkat etmek!!

Peki ya sizce???