Sevgi üzerine...

Özdemir Erdoğan’ın “sevgi anlaşmak değildir. Nedensiz de sevilir” dizelerini hepimiz duymuşuzdur. Peki hiç düşündünüz mü gerçekten de nedensizce sevilir mi, yoksa her sevginin altında yatan bir neden mi var ?

Elinize bir sözlük alıp “sevgi” kelimesinin tanımını araştırdığınızda, göreceğiniz ilk şey şunlar olacak:

1) İnsanı, bir kimseye karşı ilgi, yakınlık, ve bağlılık duymaya, gerektiğinde özverili davranmaya yönlendiren duygu

2) Bir nesneye karşı duyulan düşkünlük, tutkunluk, hırslı olma.

Ne dersiniz, bu tanımlar kalbinizdeki o engin duygu birikimini anlatmaya yetiyor mu ? Yoksa siz de: “Bu duyguyu anlatmaya kelimeler yetmez. Bazı şeyler anlatılacak gibi değil, yaşanılması gerekir” diyenlerden misiniz?

Peki hiç düşündünüz mü insanoğlu neyi, neden sever ? Ben çok düşündüm ve araştırdım. Belki yanlış belki doğru bilemiyorum ama kısaca şu sonuçlara ulaştım:

  • İnsanoğlu güzeli sever. Ama güzellik denen kelimenin tanımını da kendi yapar. Belki farkında olarak belki de olmayarak bu tanımı yapar. Güzellik tanımını yaparken de kendine haz veren her şeye güzel, canını sıkan her şeye de çirkin der.
  • İnsanoğlu faydalıyı sever. Ama fayda denen kelimenin tanımı da kendisi yapar. Yine aynı şekilde çoğunlukla farkında olmadan yapar bu tanımı. Yine kendine haz veren her şeyi faydalı kabul eder.
  • İnsanoğlu doğru olanı sever. Yine aynı şekilde doğruluğu kendisi tanımlar. Faydalı olan yani dolaylı olarak kendi hazzını tatmin edene doğru der. Ve doğru dediğini de sever.

Karşılıksız sevgi var mıdır?

Benim ulaştığım bu sonuçlara herkes kendince farklı maddeler ekleyebilir. Ancak burada asıl mevzu şu: İnsanoğlu nedensiz sevemez. Sözlük tanımlarına da baksanız benim çıkarımlarıma da baksanız göreceğiniz ilk şey insanoğlunun doğasında, her şeyde olduğu gibi sevgisinin de karşılığında bir çıkarı kovaladığıdır. Bunu çoğu zaman bilinçsizce yapar. Çünkü insana göre sevgi masum bir duygudur ve karşılığı olmamalıdır. Oysa gerçek hiç de böyle değildir.

Hepimiz sevdiğimizi iddia ettiğimiz insana sayfalarca yer işgal edecek beylik laflar ederiz. Çünkü onun bunu hak ettiğini düşünürüz. Ancak farkında olmadan kendi içimizde sakladığımız o gizli nedenin kaybolmaması için uğraşırız. Çünkü o neden sevgimizin var oluş nedenidir. O neden ortadan kalktığında sevgimiz de ortadan kalkacaktır. Misal vermek gerekirse bir evliliği düşünelim. Günümüzde insanların çoğu evlenmeden önce flört ediyor. Çünkü sevmedikleri insanlarla evlenmek istemiyorlar. Ancak çoğu insan da evlilik öncesi flört edip birini seviyor ve onunla bir ömür geçirebileceklerine emin olup evlenme kararı alıyor. Ancak evlendikten sonra bu evliliklerin çoğu fiyaskoyla sonuçlanıyor. Evlilik öncesi o mutlu mesut zamanlar yerini kavgalara, küfürleşmelere hatta çoğu zaman aile içinde cinayetlere bırakıyor. Peki bu insanlara ne oluyor ki o çok sevdikleri, beylik laflar ederek “senin için ölürüm ” dedikleri o insanları kırıyorlar, rencide ediyorlar ya da öldürüyorlar?  Burada yine bir tespitte daha bulunacağım. Çünkü bu insanlar evlenmeden önce gerçekten sevmelerine rağmen sevgilerini çok kaypak bir zemine oturtuyorlar. Yani cinsellik üzerine. Sevgilerinin ortaya çıkmasına neden olan şey, belki farkında oldukları belki de olmadıkları cinsel arzuları oluyor. Evlendikten sonra ise cinsellik monoton bir şey haline geldiği için zamanla cinsellik farklı bir olgu olmaktan çıkıyor. Yani sevgiyi doğuran o neden ortadan kalkmış oluyor. Doğal olarak sevgi de kalkıyor. Sonuçta insanlar “ben bununla nasıl evlenmişim. Nasıl görememişim bunun böyle bir insan olduğunu?” demeye başlıyor. Sağlıklı boşanmalar yaşayan insanlar ise hallerine şükür ediyor.

Sahte aşklardan kurtulmak mümkün mü?

Aslında buraya kadar olan kısım belki de hepimizin bir dönem hayatında sorguladığı şeylerden oluşuyor. Asıl önemli olan ise bundan sonraki kısım. Çünkü bundan öncesi sorunu tespit etmeye yönelik, bundan sonraki kısım ise o sorunu tedavi etmeye yönelik. Daha önce hiç “hubbu fillah, buğdu fillah” diye bir şey duydunuz mu? Duymadıysanız kısaca açıklayayım. Hubbu fillah, Allah için sevmek; buğdu fillah ise Allah için nefret etmek demektir. Yani insanların sevgiyi doğuran nedenlerini yönlendirerek dünyevi olan nedenleri ortadan kaldırıp yerine Allah rızasını oturtmasıdır. Böylece ne insanlar  yanlış insanı sevecek ne de yanlış şekilde sevecektir. Biraz daha açalım.

Nasıl sevmeli?

Allah insanoğlunu yaratmıştır. Sadece yaratmakla kalmamış onu dünyada ve ahrette mutlu sonuçlara ulaştıracak bir takım kaideler göndermiştir ona. Bu kaideler zahiri hayatta olduğu gibi Batıni hayatta da mevcuttur. “Namaz kılın” emrini verdiği gibi “benim istediğimi sevin, benim istediğim gibi sevin” emrini de vermiştir.  Dikkat edin “sevdiğinizi de benim istediğim gibi sevin” diyor. Örneğin bir hadisle açıklayalım mevzuyu: “iman etmedikçe cennete giremezsiniz, mü’min kardeşinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız”. Görüldüğü gibi kimi seveceğimiz hadiste gayet net şekilde anlatılmış. Peki nasıl seveceğiz? Bunu da yine bir hadisi şerif açıklamakta.“Sevdiğini ölçülü sev, zira gün gelir düşman olursun; sevmediğine de ölçülü ol, zira gün gelir dost olursun”. Görüldüğü gibi kontrolü kaybetmemek gerektiği, kendimizi hem severken hem nefret ederken kontrol altına alıp ölçülü davranmamız gerektiği tembihleniyor.

Herkesin sevgisi kendi için ölümsüzdür

Bireysel olarak herkes sevginin önemli olduğunu, sevgisizliğin ölüm olduğunu kabul eder. Ancak insanı ve doğayı derinlemesine düşünmüş olan felsefi ekoller nedense sevgi üzerinde bu kadar durmamıştır. En azından sevgiyi belirli kaidelere bağlamaya kalkmamıştır. Ancak İslamiyet böyle değildir. Yukarıda da gördüğümüz gibi insanı hiçbir yerde kendi başına bırakmadığı gibi iç dünyasında da yalnız bırakmamıştır.Peki sizce İslamiyet neden insanların iç dünyasına bile karışmak cüretini gösterip insanların sevdiğine, sevmediğine, doğru bulduğuna, yanlış bulduğuna karışıyor hiç düşündünüz mü? Cevabı çok basit. Çünkü asıl tehlike insanın kendi içindedir. İnsan yanlış bir itikatla yola çıktığında yolu da yanlış olacaktır. “Allahu ekber” deyip kardeşlerini kasap gibi doğrayanları hepimiz görüyoruz. Sevgi de bir itikattır. Ve her itikatta olduğu gibi sevginin de hayatta uygulama olarak bir karşılığı vardır. İslamiyet de diğer itikadi konularda olduğu gibi sevgide de insanoğlunu en başından yönlendirir. Yoksa insan kendine göre yani nefsine göre bir karar verip kendi istediğini istediği gibi sevmeye kalkarsa sonuçta yanlış bir yola sapabilir.  Girilen bu yanlış yolların sonucu da hem dünyada hem ahrette hüsran olacaktır. İspatı ise hepimizin gözleri önünde. Evlenmeden önce yüzlerce kişiyle flört eden insanlar var. Bu insanlar evlendiklerinde ailelerine sağdık kalmalarını ya da aile kurumunu koruyabilmelerini nasıl bekleriz onlardan. Böylesi insanlar yüzünden bozulan aile kurumları bugünü tehdit ettiği gibi yarınlarımızı da tehdit ediyor. Sağlıksız aile ortamlarında büyüyen çocukların sağlıklı bir gelecek inşa etmesi nasıl beklenebilir ?

Çok fazla uzatmaya gerek yok. Bu yazı sadece konuya giriş niteliğinde. Konuyla alakalı yüzlerce dini kaynak bulunuyor. Ufak bir sonuç yazısından sonra bitirebiliriz burada yazıyı.

İnsanoğlu hata yapmaya meyilli bir varlıktır. Hataları en aza indirmek için ise hatayı da insanı da yaratan Allah'a sığınıp onun istediği gibi bir kul olmaya çalışmalıdır. Bunun için önce iç dünyasını Allah'ın istediği gibi düzenlemeli sonra dış dünyasına gayret etmelidir. Zaten kalbi Allahın istediği gibi olan insan davranışlarında da Allah'ın istediği gibi olur. Bir hadisle bitirelim: “İnsanoğlunun vücudunda bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün vücut iyi olur, o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o et parçası kalptir.”