Bekleme benden bir şey

Ne beklersin hayattan.. Sanki seni dozerle yıkmış geçmiş misali bu hayattan...
Ben Aslı Bayrakçı. Bu hayatın beni dozerle değil de bir insanla beni dozer misali yıktığına tanık oldum.
O insan ki aşık olduğum sevdiğim adamdı. Terk edilmenin acısını çoğu kişi tatmış, bilmiştir. Fakat o adam sadece terk etmekle kalmamış, aynı zamanda beni ve ailemi öldürmeye kalkmıştı. Bana bir şey yapamadı ama olan benim kocaman dağ adamım canım babam Tarık'a, bal çiçeğim tatlı annem Beril'e, küçük kar delisi kız kardeşim Petek'e olmuştu.

Bıçaklara silahlara danışmasına gerek kalmamıştı. Sinsi, kurnaz, direk etki eden kuvvetli bir şeye başvurmuştu. Gaz.
Babam sobayı değiştirmemizi söylerdi ama annem sonra hallederiz diye ertelerdi. Tabi sobanın bozuk olduğunu öğrenen Burak yani sevgilim planını yapmış. Benim sonradan haberim oldu, o sırada üniversite sınavlarıma çalışmak için kütüphaneye gider, gece yarısına kadar orada kalırdım. Saat 1'e doğru eve varır yatardım. Burak da aradaki fazla boşluğu fırsat bilmiş. Sobayı çalıştırmış. İçinden çıkan zehirli gazla bizimkiler boğularak ölmüş.

Bunu bu şekilde nereden mi öğrendim. Eve anca girmemle -ki giremedim öksürerek çıktım- dışarıdan bütün camları yerde bulduğum kocaman taşlarla kırdım, kapıyı sonuna kadar araladım ve gazların çıkmasını bekledim. Bu arada 112'yi ve 155'i aramıştım. Ben eve gelip ailemi duvar köşelerinde cansız bedenlerini bulunca.... Yıkıldım. Bir polisin beni dürtmesine kadar deli gibi ağladığımı, çığlıklar atarak yeri dövdüğümü hiç fark etmemiştim. Yüzümü yerden kaldırıp etrafıma bakınınca sedyelerin gelip kardeşimin bedenini taşıdığını fark ettim. Annem ve babam yoktu. Polisin uzun sorularına takmayıp ayağa kalktım. Dışarı çıktım. Annem ile babam oradaydı işte. Hastane arabaların içinde. Ölümlerinin buram buram kokusunu ardında bırakarak gittiler.

Yanımda bir polis gelip tekrar beni dürtünce sinirlendim. Polisin kolunu ısırdım. Polis bağırıp bana küfredip beni yakalatmamı istedi diğerlerine. Ama kimse buna kalkışamadı. Çünkü başka bir polis, benim şoktan çıkamadığımı böyle davranmamın NORMAL olduğunu belirtti. Ve polislere beni tutuklatmamasını söyledi. Bana küfreden polisin de sesini çıkarmamasıyla o diğer polisin amir olduğunu anladım. Sonra bana gelip bir şey söylememi bekledi.

Ben de bekledim polis amca. Ama dilimi yüreğimdeki volkan ateşi yaktı, üzüntü ateşim beni yıktı amca. Kimse beni durumumdan kurtaramaz. Ağzımdan tek laf çıkamazdı ki. Öküzün trene baktığı gibi bakardım anca size. Ki polis amiri bunu tahmin etti ve beni kucağına alıp arabaya bindirdi. Sesimi çıkarmayıp uyumuştum.

Konuşabileceğim kadarıyla kendime geldiğinde amir bana olayın nasıl olduğunu sordu. Kimin yaptığını bilemediğimi, ve sobadaki gazlarla eve giremediğimi, o sırada polisle ambulansı aradığımı, ve sonrasında camları kırdığımı ve kapıları açtığımı, gazların çıkmasını beklediğimi söyledim. Zaten adam da farkında ki ben katil olamazdım. Şimdilik.

Kimin yaptığını bilmediğimi söyledim anca tahminimce Burak'ın yaptığını biliyordum. Beni tehdit edip durmuştu, sana her türlü zararı vereceğimden çekinmeyeceğim, demişti. Anca bilemezdim ki zararın aileme bulaştıracağını...

Burak'ın odasına gizlice pencereden girdim ve onu 8 kere BIÇAKLAYARAK öldürdüm. Neden aileme bulaştığını bilmeden, öylece... Soğuk katiller gibi...

İçim rahat mı deseniz, evet rahattı. Yaptığımdan zerre pişmanlık duymuyordum. Ailemi katletti nasıl pişman olmayayım. Öte yandan o da öksüz ve yetimdi. Ona bakan bir tek dayısı vardı. Zaten dayısından duyduğum kadarıyla Burak'ı pek sevmezdi. Sorumsuz ve it herifin teki olduğunu, ondan uzak durmamı hep söyler dururdu. Yaptığım hatanın sonra farkına vardım, Ramazan dayı. Ama intikamını almam, seni üzmez umarım.

Şimdi ise, yepyeni bir hayat uğruna Los Angelas'a gidiyorum. Tamam, o kadar fakirliğe rağmen nasıl para buldun, diyeceksiniz. Bulmadım. Facebook arkadaşım Mona bana para ve pasaport ayarladı. Durumumu anlattım elbette. Ama buna rağmen hala bana yardım etmesine açıkçası şaşırmıştım.

Artık bir önemi yok. Ben Los Angelas'tayım.