Yusuflar Bekler Seni

Kuyular asrında yaşıyoruz. Her yanımızı kuyular sarmış. Bizi yutmak isteyen, imanımıza kasteden, güzelliklerimize göz diken düşman kuyular.

Kardeş sandığımız kişiler tarafından sürükleniyoruz kuyulara yavaş yavaş. Dostane bir el sıvazlıyor sırtımızı ve kuyulara itiyor nefislerimizi.

Kuyulara mahkum şimdi birçok güzelliğimiz. Kara kuyular(d)a esir güzel kalpli kardeşlerimiz.

Kendilerine uzatılacak bir el bekliyor kardeşlerimiz. Kimi Bosna’da, kimi Filistin’de kimi Irak’ta…

O kadar dalmışız ki kendi karanlık kuyularımıza görmüyoruz kimseyi, duymuyoruz hiçbir sesi.

Her gün günah uykularına yatırdığımız kalbimizi yakmıyor küçük Muhammed’in inlemeleri. Haram perdelerine bürünen kulaklarımız duymuyor Yusuf’un acı çığlıklarını.

Bir kedinin sokakta kalmasına üzülen modern nefislerimiz bir ceninin, insan görünümlü hayvanların midesine inmesini göremiyor.

Sabah kahvaltısını Paris'ten isteyen midelerimize kramplar girmiyor aç minikleri görünce.

Para sayan ellerimiz, kemikleri sayılan kardeşlerimize bir yardım uzatmıyor. Bir elle uzattığımız yardımı diğer elimiz geri alıyor. Sağ elimizin aldığını sol elimiz görmüyor da, ellerimizin verdiğini dünya alem görüyor.

Kara kutuda ki kara sevdalara dalan gözlerimiz, karalara bürünen kardeşlere karşı kör kalıyor.

Bir gecede binlerce lirayı boşalttığımız cebimize, akrepler giriyor kardeşimiz borç isteyince.

….

Ah! Bir bilsek bizde olanın bize ait olmadığını. Bir bilsek bankada biriktirdiklerimizin bizden sonrakiler tarafından çatır çutur yiyileceğini.

Bir düşünsek bizim de bir gün kardeşlerimiz gibi düşme ihtimalimizin bulunduğunu.

Bir bilsek cennetin ucuz olmadığını.

Ah! Bir bilsek.

Bir düşünebilsek…

 

Murat AKGÜN